12 Kasım 2017 Pazar
İlk Maraton, İlk Heyecan (12 Kasım 2017)
İlk Maraton, İlk Heyecan
2016 Ekim ayı, koşuya karşı ne bir ilgim nede merakım var. Yüzme sezonunu yeni açmıştım.
Birkaç haftadır aynı kulvarda yüzdüğümüz sarı boneli hararetli yüzücü arkadaşım Mahmut ile tanışıyoruz. Bir iki lafladıktan sonra aynı mahallede oturduğumuz ortaya çıkıyor. Mahmut koşu yaptığından falan bahsediyor. Bende aslında koşuya başlasam iyi olur gibisinden laflar ediyorum ama hiçte gönlüm yok. Derken internetten koşu hakkında çeşitli kaynaklar bulup okuyorum. Ara sıra youtube dan koşu videoları izliyorum. En son 2012 yılında 4-5 km kadar koşmuşluğum var. O zamandan beri hiç koşu yapmadım. Genelde trekking-hiking tarzı uzun yürüyüşler yapan birisiyim. Birkaç kere ufak çaplı antrenman denemeleri sonrası sol bacağımdan ufak bir sakatlık yaşıyorum. Koşarken çok acı vermese de, bisiklete binerken sol pedala bastığımda ciddi bir sancı yapıyordu. Bu yüzden iki ay kadar bacağımın düzelmesini bekledim ve bisiklete de binmedim. Kendime koşu için yeni bir ayakkabı ve kış ayında olduğumuzdan kışlık koşu kıyafetleri aldım. Çok düzenli olmasa da arada bir kafama eserse koşmaya başlamıştım. İş çıkışı o akşam koşmayı kafama koyduysam hava soğukmuş yağmur varmış dinlemeden koşumu yapıyordum. Sonraları, her sporda olduğu gibi koşmanın çok iyi plan ve disiplin gerektirdiğini daha iyi kavrayacaktım tabi.
Mahmut, okuduğu bir kitap olduğunu ve bitirince bana vereceğini söyledi. Bir iki hafta sonra kitabı getirdi. Japon yazar Haruki Murakami'nin "hashiru koto ni tsuite kataru toki ni boku no kataru koto" adlı kitabından Türkçe'ye çevrilmiş "Koşmasaydım Yazamazdım" adlı kitap.
Birkaç gün içinde kitabı okumaya başlıyorum. Murakami kendi hayatından neler yaptığından falan bahsediyor. 30'lu yaşlara kadar kötü bir hayat yaşadığını anlatıyor. İşlettiği kafeyi devrediyor ve denemeler hazırlayarak yazar olmaya çalışıyor. Çok monoton bir hayat yaşadığının farkına vararak hayatında değişiklikler yapmaya başlıyor. Her sabah kalkıp koşu yapan biri haline geliyor. Sonraları değişik şehirlerde koştuğu maratonlarda yaşadığı tecrübeleri anlatıyor. Kitap beni etkiledi mi etkilemedi mi derseniz çokta beğendiğim bir kitap değildi. Belki bir-iki yıl sonra okusam aynı düşüncelerde olmayabilirim. Çünkü onun yaşadğı duyguları ve tecrübeleri henüz yaşamamıştım ve daha yolun başındaydım.
Mahmut yarış takvimlerini takip ediyordu. Bana da mail yoluyla linklerini gönderiyordu. Şubat ve Mart ayında intersport'un Aydos patika koşuları vardı. Beraber her iki yarışada kayıt olduk. Aydos ormanında mis gibi havada ilk koşu etkinliğimi yapacaktım. Şubatın sonlarına doğru koşu zamanı gelmişti ve Mahmut ile beraber etkinlik alanına gittik. Göğüs numaralarımızı aldık. Bende daha göğüs numarasını takmayı bile bilmiyorum. Mahmut sağolsun bana yardımcı oldu. İlk defa bir etkinlikte koşacaktım. Önce MTB yarışçılarının bitirmesini bekledik. Sonra da 10 km olan parkuru 1:09:28 sürede tamamladım. Yokuşların çoğunu yürüyerek geçtim. Hava serin olmasına rağmen 400 civarında sporcu gelmişti. Bende koşudan çok keyif almıştım.
Sonraki yarış Mart ayındaydı. Ne olduysa bir aylık arada ben bir kere antrenman yapmıştım. Bu sefer 1:06:31 sürede tamamlayabildim.
İstanbul maratonu kayıtları açıldığında 15 km ye yazıldım. Artık bahar aylarındaydık ve antrenmanları düzene sokmanın tam zamanıydı. Patikada koşmak hoşuma gitmişti. Mysia Ultra Trail'in düzenlediği Dağyenice koşusuna kayıt yaptırmıştım. Parkur yokuş tırmanarak başlıyordu ve 14 km idi. Daha asfaltta düzgün koşamazken birde patika koşularına merak salmaya başlamıştım. Kendime internetten antrenman planı buldum ve bunu gerçekleştirmeye başladım. Haftada 4 antrenmanlık, bana 60 dk 10 km koşturacak bir plandı. İlk bir ay birkaç kaçamak hariç düzenli şekilde uydum sayılır. Antrenman 10 haftalıktı. Sonrasında ise yaz aylarının gelmesi ile biraz koşudan uzaklaştım. Ağustos ayının başlarında tekrar koşmaya başladım. Mutlaka haftada bir uzun antrenman yapmaya çalışıyordum. İntervalleri ise düzenli yapamıyordum. Eylül ayı ile birlikte antrenman düzenim tam oturmuştu. Mysia Dağyenice koşusunu koştuktan sonra, İstanbul maratonunda 15K olan kategorimi değiştirerek maraton koşmaya karar verdim. O zamanlarda Aykut Çelikbaş'ın yazdığı Ultra Kitap'ı okuyordum. Çok güzel bilgiler içeren bir kitap. Maraton koşmaya karar vermemde büyük etkisi olduğunu söyleyebilirim. Mental olarak hazırsan, koşacak gücünün olduğuna inanıyorsan vücut bu duruma uyum sağlıyordu.
Ekim ayında 10K Puma ignite, 14K geyik koşuları ve 25K kayıp orman koşularına katıldım. Bunların hepsi benim için büyük tecrübe kaynağı olmuştu. Maraton koşmaya karar verdikten sonra birçok kaynaktan ilk maraton koşacaklar için tavsiyeler okudum. Çoğunda koşunun 32.km den sonra başlayacağı yazıyordu. Hep bir duvardan bahsediliyordu. Mental gücü iyi olan bu duvarı kolay aşabileceği söyleniyordu. Koşuya kendi temponuzun altında başlamak gerektiği sıkça geçiyordu. Özellikle Barbaros bulvarından aşağı inişte geriden gelen 15K ve 10K koşucularına uyupta temponuzu artırmayın konusunda da uyarılar vardı. Yoksa 20K ya gelmeden patlama ihtimali olabilirdi.
Bunların bilincinde olarak en uzun antrenman planımızı 32K olarak belirlemiştik. Geyik koşularında sol dizimden hafif sakatlanmıştım. En kritik antrenmanımız olan 32K koşma vakti gelmişti. Mahmut ile birlikte Kartal sahilden başlayıp 32 Km yi tamamlayacaktık. Oradan da metro ile geri dönecektik. Hafif tempoyla koşuya başladık. İlk kilometrelerde sol ayağımı her basışımda ince bir sızlanma oluyordu. 5. km den sonra vücut iyice ısınmıştı ve artık ağrıyı hissetmiyordum. 6 pace civarı koşuya devam ediyorduk. Kadıköy Moda'ya geldiğimizde 25 km olmuştu ve ortalama pace 7 idi.
Burada bırakma kararı aldık. Ertesi gün sol dizimin üstüne her basışımda ağrılar biraz daha artmıştı. Ortopedi doktoruna gittim ve sonucunda dizimde önemli bir durum olmadığı ortaya çıktı. Doktor birkaç ilaç verdi ve en az 2 hafta dinlenmem gerektiğini söyledi. Ancak maratona kısa bir zaman kalmıştı. Ben bu süreyi 10 gün ile sınırladım. 10 günlük sürede 3 kere bisiklete bindim. Bisiklet sürmek dizler için çok faydalı bir spor. 30 Ekim gecesi rüyamda kendimi maraton koşarken gördüm. Süre ise 4:13 idi. Benim hedefim ise 5 saatin altında koşmaktı. 10 günlük aradan sonra 5 antrenman daha yaptım. Dizimin ağrısı tamamen geçmese de eskisinden daha iyi durumdaydı. Isınınca geçiyordu.
Artık maraton zamanı yaklaşmıştı ve bir gün öncesinden kitleri almak için fuar alanına gittim. 20 dk civarı fuarı gezip kitleride aldıktan sonra dışarı çıktım. Her standdan son ses farklı bir müzik bunaltıcıydı. Beni koşuya başlatan arkadaşım Mahmut, hem eğitim planı hemde dizindeki sakatlık yüzünden maratona gelmeme kararı almıştı.
Akşam yatmadan önce 2 adet enerji jeli ve kendi yaptığım kahveli enerji jelini (bir kaşık pekmez,3 kaşık bal,bir çay kaşığı tuz ve iki kaşık kahve) hazırladım. Erken yatıp sabah dinç bir şekilde uyanma hedefim vardı. Saat 22:00 de yattım. 00:30 aniden uyandım. Sonrası ise tam bir muamma. 5:30 a kadar bir sağa dön bir sola dön şeklinde geçti. Ama yataktan kalktığımda uykusuzluk hissi yoktu gayet dinç ve heyecanlıydım. Koşu elbiselerimi giyinip önce bir bardak su içitim. Hafif bir kahvaltı yaptım ve sonrası yine bir bardak su içtim. Pet şişeye iki kaşık keçiboynuzu pekmezi, bir limon suyu, bir çay kaşığı tuz ve su doldurup çalkaladım. Yarış başlayana kadar bu izotoniği yavaş yavaş içecektim. Koşu sırasında vücudun elektrolit seviyesini kaybetmemesi lazımdı. Evden çıktım ve metroya doğru yol aldım. Hava karanlık ve hafif çise vardı. Yağmurluğumu çantama koymuştum ne olur ne olmaz diye. Metroya indiğimde koşuya gidenler belli oluyordu. Üzerlerinde spor elbise ve çantalarıyla her durakta yeni koşucular biniyordu. Meraklı gözlerle herkes birbirine bakıyordu. Yarış çipini ayakkabıma monte ettim. Yanımda oturan baba-kız ile sohbet ettik. Baba 10K kızı ise 15K koşacaktı. Yanımdaki çantaya bakarak ve gülerek "ooo sizin iş uzun şimdiden kolay gelsin" dedi. Toplanma alanına nasıl gideceklerini bilmiyorlardı. İnince beni takip etmelerini söyledim ama onlar metronun başka çıkışından gittiler. Otobüs durağında bir-iki dakikalık beklemeden sonra otobüse bindik. Altunizade durağında inip biraz yürüdükten sonra rahat bir şekilde maraton toplanma alanına vardım.
Etrafı kolaçan ettim tanıdık yüzler görebilir miyim diye. Koşu Dünyamız'dan tanıdığın Osman Ayar'ı gördüm merhabalaştık. Sonra gene Koşu Dünyamız'da gördüğüm arkadaşlarla tanışma fırsatım oldu. Can Erer, Mehmet Keleş ve diğer arkadaşlarla selamlaştık ve hatıra fotoğrafı çekildik. Artık zaman daralmıştı. Üzerimdeki fazlalıkları çıkarıp çantama koydum. Çok az yağmur çiseliyordu. Yağmurluğumu almadan çantamı emanet otobüsüne teslim ettim. Artık yağmur yağsada yağmasada fark etmeyecekti. Isınma hareketleri yaparken arka taraflarda Sub 4:30 yazan bir tabela gördüm. Tamda bana göreydi. Adidas running team den kaptanlar vardı. Hemen onların arasına kaynadım. Kaptanlardan biri ısınma egzersizlerini yaptırdı. 20 kişi civarı vardık. Maraton başlamıştı ve hızlı yürüme şeklinde start çizgisinden geçmiştik. Bütün heyecanım gitmişti. Adidas takımının arkasına takılarak 6:30 7:00 pace aralarında koşmaya başlamıştık. Kaptanlar sakin olmamızı ve hızlı koşanlara uymamamız konusunda bizleri devamlı uyarıyorlardı. 11-12. km ye kadar beraberce geldik. Hiç terlememiştim. Nefes nefese bile kalmamıştım ve çok rahattım. 15K koşucuları yanımızdan vızır vızır geçiyordu. Arkadan yaklaşan birisi Abdullah Karagöl diye seslendi. Bir de baktım Uğurtan. Bana bitirip bitiremeyeceğimi sordu. Bende tabiki bitireceğimi söyledim. Sen yavaşlama koşuna devam et bizim yol uzun dedikten sonra ayrıldık. Adidas grubundan ayrılıp biraz hızlı koşmaya başlamıştım. 15K finiş alanında biraz yavaşladıktan sonra gene tempomu koruyarak devam ettim. Sonra tempom düşmeye başladı. Daha yolun yarısındaydım. 22. km de adidas grubu beni yakalamıştı. 20 kişilik gruptan 8 kişi kalmıştı. Birkaç kişi hızlı gitmiş gerisi arkalarda kalmıştı. 3-4 km civarı onların temposuna ayak uydurdum, sonra ara açıldı ve kopmaya başladım. Anladım ki tempomu artırmadan onlara uymalıydım ama artık çok geçti.
30. km de tuvalet molası verdim. Buraya kadar güzel geldiğimi düşünüyordum. Bu tempomu koruyabilirsem 4:50 gibi bitirebileceğimi hesaplıyordum. Koşucuların kaçıncı km de olduğunu görmesi için her km de bir tabela vardı. Bir sürü koşucu yürüme durumuna geçmişti. Karşı yoldan yürüyerek gelenler bile vardı. Artık o tabelaları gördüğümde koşmayı bırakıp 50-100 mt yürümeye başlamıştım. Tabelanın yanına gelincede kaslarımı hafiften esneterek sonraki tabelaya ulaşmayı hedefliyordum. Psikolojik etkisi var mıdır bilmiyorum ama önümde birisi koşarken aniden durunca bende onun hizasına gelince durmaya başlamıştım. Bir ara yanımdan bir otobüs dolusu koşucu geçti. İçimden bir an; milleti toplamaya başlamışlar bizi de almasınlar diye düşündüm. Saate baktığımda daha çok zaman olduğunu görünce rahatladım. Arkada kalıpta yarışı bitiremeyeceğini anlayanlar ve sakatlananları toplamışlardı. Kilometreler artık 36 ları gösteriyordu. Çoğu koşucu biraz koşup sonra da yürüyordu. Yolda Erol abi ile tanıştık. Beraber 1 km koş 1 km yürü yapıp son yokuşa kadar geldik. Son 1 kilometreyi koşacak şekilde ayarlamıştık. Hafif tempoyla Gülhane parkının içinden geçtik. Son yokuşu da tezahüratlar eşliğinde koşarak bir maratonu bitirmenin mutluluğuyla finiş çizgisinden geçtik. Sakatlanmadan, yolda kalmadan 4-5 km civarında yürüyerek maratonu bitirmiştim. Bu müthiş duyguyu koşuyorum diyen herkesin yaşamasını dilerim.
Resmi bitiş sürem 5:29:06, ortalama pace 7:40.
Hedefimden 1 saatlik bir sapma ile bitirebildim. Maraton koştum demek için Sub 4 yapmak lazım derler büyüklerimiz. Amacım bitirmek olduğu için zaman çok önemli değildi. Seneye daha iyi hazırlanıp daha kısa sürede bitirmeye çalışacağım. Zaten Maraton kendi kendini geçmektir.
Harika olmuş. Tebrikler.
YanıtlaSilKoşuya başlamana vesile oldum ama benden öndesin daha maraton koşmuşluğum yok. asla vazgeçme
Teşekkürler Mahmut. Seneye beraber koşalım ona göre hazırlan.
Sil