25 Kasım 2017 Cumartesi

Bodrum'un Tepeleri - Bodrun Ultramaratonu 50K (25 Kasım 2017)


Bodrum'un Tepeleri - Bodrun Ultramaratonu 50K (25 Kasım 2017) 

Ultramaraton nedir? Nerelerde koşulur? Neden koşulur? Kaçıncı oldun? Ödül verdiler mi? Niye kendini o kadar zorluyorsun? O kadar mesafeyi hep koşuyor musun?  Kafayı sıyırmış bu vb. gibi güzel soruları olanlar için birkaç cümleyle açıklayalım.

Ultramaraton : Maraton; 42 km 195 metre uzunluğundaki yol koşularına verilen isimdir. Ultramaraton ise; maraton mesafesinden daha uzun olan koşulara denir.

Nerelerde koşulur? Her yerde ve her türlü zemin şartlarında koşulur. Ağırlıklı olarak dağlık, orman, patika, inişli-çıkışlı vb. insanın sınırlarını test edebileceği zorlu zeminlerde koşulur.

Neden koşulur? Kimisi derece yapmak için, kimisi keyif aldığı için, kimisi de macera yaşamak için koşar. Herkesin farklı nedenleri olabilir. Ben hem keyif alıyorum hemde güzel macera oluyor.

Kaçıncı oldun? En çok sorulan soruların başında gelmektedir. Genellikle koşmayan kişiler tarafından sorulur. Bir ultramaratoncu genelde mütevazidir. Dereceye girmiş olsa bile sohbet ederken bunu size hiç çaktırmaz ve övünmez. Canlı örneğini bir hafta sonraki İda ultramaratonunda yaşadım.
Ben yeni başladığım için parkuru verilen zaman içinde bitirmem yeterli oluyor.

Ödül verdiler mi? Bir ultramaratona katılmak için bazı şartlar vardır. Katılım ücreti, koşarken yanınızda bulundurmanız gereken zorunlu malzemeler, atletizm lisansı yada sağlık raporu, konaklama, ulaşım vb. yani ödül bir yana ultramaraton koşmak için üstüne ciddi harcamalar yapmanız gerekir. Bu işte ilerledikçe de bu harcamalar dahada artabilir. Çünkü kullanacağınız malzeme kalitesi ve hafifliği önemli hale gelir. Yurtdışında yapılan ultramaratonlara katılmaya da başlandı mı masraflar bitmez.  Açıkça bu işten para kazanmak kolay değil. Dereceye girenlere de mütevazi hediyeler verilir ki; zaten ultramaratoncu hediye kazanmak için koşmaz. Bu işi üst düzeyde yapanlar ve sponsoru olanlar için durum farklı olabilir.

Niye kendini o kadar zorluyorsun? Zorlamak bir kenara, hem mental, hemde fiziksel olarak bu mesafeyi koşacağıma inanıyorum. İşin aslı kendime güveniyorum.

O kadar mesafeyi hep koşuyor musun?  İşin öznesi koşu ve mesafelerde uzun. Kontrol noktalarında beslenme ve sıvı ihtiyacını karşılarken yada dik bir yokuşu tırmanırken yürümek en güzel tercihlerden biri oluyor. Benim gibi bu işe yeni başlamış olanlar ise yokuşları tırmanırken çoğu zaman yürümeyi tercih ediyor.

Kafayı sıyırmış bu! Ultramaraton koşan insanlar diğerlerinden farklı yapıda olabiliyor.

Gelelim Bodrun Ultramaratonu maceramıza.

Patika koşularına merak saldığımdan dolayı kısa mesafeli organizasyonları araştırırken "Kayıp Orman Koşuları" diye bir organizasyon gördüm. Hemen araştırıp 25K olan parkura kayıt oldum.
8 Ekim günü arkadaşım Mahmut Okumuş ile beraber başlangıç alanına gittik. Hava soğuk ve yağmurluydu. Katılımcı sayısı çok azdı. Kitlerimizi aldıktan sonra ortaokul 2. ve 3. sınıf arkadaşım Mahmut Yavuz ile karşılaştım.  Merhabalaştıktan sonra "sen bu işleri yapıyor muydun ya" diye bana takıldı.  Bende koşuya yeni başladığımı ve patika koşularının hoşuma gittiğini ve keyif aldığımı söyledim. Mahmut antrenmansız olduğunu ve jog atacağını söyledi. Yarışa 20 kişi gelmişti. Mahmut antrenmansız haliyle 1:55 ile 1. olmuştu. Bende 2:54 ile 19. olmuştum. Yani sondan ikinci. Ödül töreni sonrası sohbet ederken Bodrun'a geliyor musun dedi. Benim böyle bir organizasyondan haberim olmadığı için oda nedir ki dedim. 25 Kasım'da Bodrum'da yapılacak ultramaraton olduğunu 23K, 50K ve 100K koşuları yapılacağını söyledi.  Bende o hafta gelemem çünkü 2 Aralık'ta İda ultramaratonu 35K yarışına katılacağımı söyledim. Olsun gene de bir bak gelirsin dedi. Bende bi bakayım ona göre karar veririm dedim. Sonra Mahmut Yavuz ismini google dan sorgulattım ve karşıma blog çıktı. Blogu okuduktan sonra anladım ki Mahmut üst düzey ultramaratoncu ve bazı parkurlarda ciddi dereceleri var. Vay be dedim Mahmut'a bak. Sene 92-93 biz okula 20 dk yürümeyle giderdik. Mahmut'lar ise devamlı koşarlardı. O zamanlar atletizmci ve milli atlet olan bir beden eğitimi öğretmenimiz vardı, adı Haydar Doğan. Koşuya o başlatmış, daha o zamanlardan atlet olacağı belliymiş.

Aradan 4-5 gün geçti. Bodrun internet sitesinden yarış koşullarını inceledim. Sonra telefon numarası olmadığından messengerdan mesaj yazarak parkuru daha önce koşup koşmadığını zorluk derecesini sordum. Bana verdiği cevap ise organizasyonu kendilerinin yaptığını ve 20 kere bu parkuru koştuğunu söyledi. Sonra telefon numarasını verdi aradım ve konuşmaya başladık. Bodrun, Sapanca, Efes ve Frig ultramaratonlarının organizatör ekibinde yer aldığını söyledi. Ben 50K ya yazılacağımı söyledim. Sen biraz yavaş koşuyorsun istersen 23K ya kayıt ol 50K nın parkuru biraz ağır dedi. Bende 50K ya katılmak istediğimi yineledim tabi ve kayıt da oldum.

Kayıt oldum olmasına da o ana kadar koştuğum en uzun mesafe 25 km idi. Daha İstanbul maratonunu koşacaktım iki hafta sonra da Bodrun ultramaratonuna katılacaktım. Sonraki hafta ise İda ultramaratonu vardı. Üç hafta içinde 42K, 50K ve 35K koşacaktım. Tabi etkinlik günlerinin gelmesini sabırsızlıkla ve heyecanla bekliyordum. Önce Bodrum'a gitmek için uçak biletlerini ayarladım. Birkaç gün sonra da konaklama yerini ayarlayıp zamanın gelmesini bekledim.

12 Kasım'da İstanbul maratonunu bitirmeyi başardım. Kendime olan güvenimi tazelemiş oldum. Artık Bodrun için gün saymaya başlamıştım. Koşu Dünyamız gurubundan arkadaşlarım da bu yarışa katılacaklardı. Yüzyüze tanışmasakta Bodrum'da toplanıp hem tanışır hemde sohbet ederiz diye konuşuyorduk. Aydos'ta son antrenmanımı yaptıktan sonra 30 Kasım Cuma günü Sabiha Gökçen Havalimanı'ndan Milas Havalimanı'na geldim. Otobüs ile Bodrum Otogarı'na geldik. Serdar ile burada tanışma fırsatımız oldu. Selma ise Nüfus Müdürlüğü'ne gideceğini söylemişti. Serdar arkadaşını bekliyordu, bende kitleri teslim almak üzere sahile doğru yürüyerek inmeye başladım.

Etkinlik alanında standlar açılmıştı. Gelen koşucular zorunlu malzemelerini gösterip kitlerini teslim alıyorlardı. Bende sıraya girip 4-5 dk içinde yarış kitlerini teslim aldım. Koşu Dünyamız'dan Hüseyin abi ile karşılaştık onlarda kitlerini aldılar. Akşam buluşmak üzere ayrılıp otele yerleşmeye gittim. Biraz dinlendikten sonra akşam yemeği için bir şeyler atıştırıp bilgilendirme toplantısı ve makarna partisinin verileceği Trafo Cafe'ye gittim. İçerisi oldukça kalabalıktı. Kendime sahneyi gören bir yer buldum. Mahmut, elinde mikrofon bütün parkurları tek tek anlatmaya başladı.

Parkurların zorluklarını nerede dikkat edilmesi gerektiğinden bahsetti. Sorusu olanların sorularını cevapladı. Sonra açık alandaki masalara geçtik.  Selma, Serkan abi, Hüseyin abi, Hakan abi, Serdar ve Hüseyin de buradaydı. Hep beraber makarnalarımızı yedik. Serkan abi 100K koşacağı için dinlenmek üzere otele gitti. 100K yarışı gece 00:30 da başlayacaktı. Bizde kafeden ayrılıp sohbet edebileceğimiz başka bir mekana geçtik. Burada bir süre vakit geçirdikten sonra otele dönmek için ayrıldım ve hemen yattım.

Sabah 4:30 da kalktım. Koşu kıyafetlerimi giyinip kahvaltıya gittim. Oteldeki birçok koşucu kahvaltılarını yapıyordu. Kahvaltı, çay-kahve derken saat 6 oldu. Yarış 7'de başlıyordu. Başlangıç yeri 1 km mesafedeydi. Otelden çıkarken bir arkadaşla karşılaştık. Birbirimize bol şans diledik. Kafa lambasını yaktım ve yola koyuldum. Hava çok güzeldi. Başlangıç alanına vardığımda 10-15 kişi gelmişti. Vakit yaklaştıkça kalabalık da artıyordu. Isınma hareketlerinden sonra başlangıç çizgisine doğru sıralandık. Hüseyin abi, Selma ve Serdar ile birlikte ilerlemeye başladık. 2-3 km sonra Hüseyin abi balkan müziklerini açarak arayı açmaya başladı. Bende onun peşine takılıp devam ettim. 3-4 km sonra patika yoluna girdik ve tırmanışa başladık.



Tek kişilik (single track) inişli çıkışlı geçişlerden sonra orman yoluna çıktım. Burada birkaç km devam ettikten sonra kontrol ve su noktasına geldim. Bir bardak su içip yola koyuldum.



Tutturduğum tempo çok güzeldi. Hava artık tamamen aydınlanmıştı. Koştuğumuz yollar tamamen taşlıktı. 16. km deki kontrol noktasına vardığımda soda içip limon yedim. Burada bir koşucu oturmuş bekliyordu. Kontrol noktasındaki arkadaş "araç çağırdım birazdan gelir" dedi. Bekleyen kişi ise "vazgeçtim sonraki kontrol noktasına kadar gideyim orada karar veririm" dedi. Buradan sonra hafifi inişli ve çıkışlı yollardan devam ettim. Çıkışların çoğunda yürümeye başlamıştım. 19. km den sonra 3 kişi tarafından geçildim. Son bir tepeyi daha tırmandıktan sonra inişe geçip asfalt yola çıktım ve 25. km deki  Kızılağaç Köyü kontrol noktasına vardım. Buraya kadar 3 saat 15 dk zaman geçmişti. Yolu yarılamıştım ve hesaplarıma göre 7 saat 15 dk civarı bir zamanda koşuyu tamamlayacaktım. Bu istasyonda çorba da vardı ama ben iki parça limon ve bir soda içip devam ettim.

Sırtımdaki çantamda da 1,5 lt suyum vardı. Kontrol noktasından ayrılıp köyün içinden yukarı doğru tırmanış başladı. Arnavut kaldırımlı dik bir yoldan devam ederken 3 kişi daha beni geride bırakıp devam etti. Köyü arkada bıraktıktan sonra patika yol başladı ve amansız tırmanış başladı. Kısa aralıklarla yürü-koş yapıyordum ama çok devam ettiremeyip yürüyüşe dönüyordum. 2 kişi daha beni arkalarında bırakıp gitmişti. Şimdiden kafamda 35. km deki kontrol noktasına varıp 10-15 dk oturup dinlenmek vardı. Nihayet tırmanış bitti ve bir süre düz taşlık bir patikada ilerledim. Sonrasında ise acayip dik bir iniş vardı.



Buradan koşarak nasıl inilir hiç bir fikrim yok. Tabi ki yürüyerek temkinli adımlarla indim. Yarış sonrası ayak tırnaklarımdan 6 tanesinin kan toplamasının sebebi bu inişti. Sonra asfalt yola çıktım ve biraz düz ilerledikten sonra yokuş başladı ve yürümeye devam ettim.

35.km deki kontrol noktasına vardığımda 7-8 koşucu buradaydı. Tuzlu kraker, portakal, tuz, ve su takviyelerini yapıp 2 bardak kola içtim. Ben dinlenirken koşuya beraber başladığımız Selma geldi. 1-2 dk sonra hemen yola koyuldu. Peşinden Serdar geldi. Selamlaştık. Ben 10 dk kadar dinlendikten sonra tekrar asfalt yoldan devam ettim. Asfalt yolu bitirdikten sonra tekrar patikaya girdim. 23K koşucuları gelmeye başlamışlardı. Buradan sonra yol çift taraflı olmuştu. Herkes birbirine hadi bravo az kaldı deyip moral veriyordu. Daha 13 km yolumuz vardı. Sahil şeridinden hafif inişli-çıkışlı bir patikadan devam ediyorduk. Bazen tek kişilik geçişler karşımıza çıkıyordu. Buralarda  3 kişi daha beni geçti. Sonra 15.km deki kontrol noktasında koşuyu bırakmak isteyipte vazgeçen arkadaşla karşılaştım. Bir kadın koşucu daha geldi. Üçümüz beraber koşmaya başladık. Daha çok yürüme modunda gidiyorduk. Bir ara sahile indik kumsalda koşmaya başladık. Kadın koşucu buradan sonra gözden kayboldu. Diğer arkadaşla beraber ilerledik. Onun durumu benden kötüydü ve sık sık duruyordu. Sonra özel bir arazideki tel örgülerin arasından geçip tersanenin içinden asfalt yola bağlandık. Burada çok dik bir yokuş vardı. Beraber koştuğum arkadaş bir anda gözden kayboldu.  Tepedeki kontrol noktasına çıktığımda 8 km kalmıştı. Burada 5 dk civarı oturup dinlendim. Görevli arkadaşa benden önce kim geçti diye sordum. 5 kişilik bir grup geçti dedi. Allah Allah dedim benim önümdeki kişi nereye kayboldu o zaman diye kendi kendime sordum. Aşağıdan bir kadın koşucu daha geldi. Bende kalktım ve önce tanıştık sonrada 3 km civarı beraber devam ettik. Nergis'e kadınlarda ilk 8-9 kişinin içinde olduğunu söyledim.  Çünkü benden önce 4 kadın koşucu vardı 3-4 kişide beni geçmişti. Oradan az çok tahmin edebiliyordum. (Kadınlar yaş grubunda 1. oldu. Kadınlar genelde 8. olmuş)

Artık 500 mt yürü 500 mt koşa geçmiştim. Nergis'in durumu iyiydi sen devam et beni bekleme dedim o da devam etti. Yolda düşüp sakatlanmış bir abi gördüm. Yürüyerek tamamlayacağını söyledi. İnşallah ciddi bir sakatlanma yaşamamıştır. Onu geçtikten sonra artık tek başıma kalmıştım. Yürü-koş ile devam ederken arkadan "Abdullah değilmi bu" diye arkadan sesler geldi. Bir de baktım ki gece saat 00:30 da 100K koşusuna başlayan Serkan abi ve koşuya beraber başladığımız Serdar beraber geliyorlar. Artık son 3 km girmiştik.  200 mt beraber yürüdük. Sonra ben arkada kaldım. Artık sol baldırıma kramplar girmeye başlamıştı. Son 1300 mt kala bütün enerjimi toplayıp koşmaya başladım. Sahildeki kafelerde oturanların alkış ve moral sesleriyle ara sokaklara girdim. Kalabalığın içinden ilerleyerek bitiş çizgisine doğru ilerledim. Etkinliğin sunucusu numaramı anons etti ve bitiş çizgisinden geçtim.



Madalyamı ve finisher tişörtümü alıp Serkan abi ve Serdar'ın yanındaki sandalyeye oturdum. O anda inanılmaz bir mutluluk vardı, her şey çok güzeldi.



20 dk kadar bekledikten sonra otele geri döndüm. Otelde duş aldım ve yemek için dışarı çıktım. Sahilde ilerlerken Serkan abiyi gördüm. Bizim ekip içerde yemek yiyorlarmış.  Bende onlara katıldım. Yemek sonrası hep beraber saat 18:00 de Trafo Cafe'de yapılacak olan ödül törenine gittik. Bütün koşucular burada toplanmışlardı. Her parkur için çeşitli kategorilerde dereceye girenlere kupaları verildi. En etkileyicisi ise 12 yaşındaki kız çocuğunun 10K yarışında yanlış hatırlamıyorsam 2. olmasıydı. Yaş kategorisinde 2. olan Selma'nın adı anons edildiğinde hep beraber şaşırdık. Kendisi de böyle bir sonuç beklemiyordu, güzel bir sürpriz oldu. Çağrı Yüksel arkadaşımız da 10K genel klasmanda 2. oldu. 100K koşan Serkan abi ise genel klasmanda 4, yaş kategorisinde ise 1. oldu.



Ödül töreni çok dolu geçti. Hem mekan hemde ikramlar gayet güzeldi. Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon seneye 5.000 kiyi ağırlamak istiyoruz diye çok ciddi bir hedef ortaya koydu. Ödül töreni sonrası vedalaştıktan sonra herkes konakladığı otele çekildi.

Ertesi gün Bodrum'da biraz gezmek için dönüş biletimi Pazartesi gününe almıştım. Pazar günü kahvaltı sonrası otelden ayrıldım. Hava çok kapalıydı ve yağmur yağacağa benziyordu. Önce Deniz Müze'sini gezdim.





Sonra Bodrum Kalesi'ni gezmek için sahile doğru yürüdüm. Giriş kapısı kilitliydi ve içerde güvenlik görevlileri vardı. Neden kapalı olduğunu sorduğumda tadilatta olduğunu ve 2-3 yıl kapalı kalacağını söylediler.



Bende sahil boyu ilerleyerek gezmeye başladım.



Sonra yukarılara doğru çıkarken yağmur yağmaya başladı. Tepedeki Antik Tiyatro'ya geldiğimde yağmur da şiddetini artırmıştı. Güvenlik kulübesinde kimse yoktu. Bir kaç fotoğraf çekip aşağı doğru inişe geçtim.



Çok dar ve dik olan Bodrum sokaklarından dolanarak sahile doğru iniş yaptım. Sünger pizza da öğle yemeğini yedikten sonra dinlenmek için otele gittim.

Biraz uyuduktan sonra tekrar dışarı çıktım ve bu sefer barlar sokağı tarafına doğru gezintimi yaptım. Hava kararmıştı ve sokaklar bomboştu. Bütün dükkanlar kapalıydı. Yaz aylarında 1.500.000 nüfusa kadar çıkan Bodrum'da hayat yoktu.  Günü 15 km yol yürüyerek tamamladım. Güzel bir yenileme oldu. Kaslarda biriken laktik asiti de bir nebze dağıtmış oldum. Otele döndükten sonra yatıp uyudum.

Sabah 9:30 da kalıp eşyalarımı topladım. Kahvaltı sonrası otelden ayrılarak Otogar'a gittim. Milas Hava Limanı'na gitmek için otobüs bekledim ve 40 dk sonra hareket ettik. Hava kapalı ve sağanak yağmurluydu. İstanbul uçağına binerek öğleden sonra Sabiha Gökçen Hava Limanı'na geldim. Bir macerayı daha sağlıklı ve keyifli bir şekilde sonlandırmış oldum.












1 yorum: