14 Nisan 2019 Pazar

Latmos Ultra - 45K (6 Nisan 2019)

Latmos Ultra - Akıllı işi değil ! - Ama olsun manzarası güzel !!
Latmos Fatihleri

Limitsensin'in instagram paylaşımlarında Latmos ultranın yapılacağını gördüğümde buraya mutlaka gidilmeli diye düşündüm. 2013 yılı Mart ayında trekking ve kültür turu yaptığımız bu muhteşem coğrafyaya hayran kalmamak elde değildi. O zamanlar Çomakdağ köyünü ziyaret etmiştik. Dev kayaların ve her birine ayrı anlam yüklediğimiz yapıların yanından geçerek çok da uzun olmayan
bir yürüyüş yaptıktan sonra adını hatırlayamadığım bir kiliseye de uğramıştık. Rehberimiz ve bilge kişiliğiyle bizlere örnek olan Recep Babayiğit abimiz mitolojik bir hikayeden bahsetmişti. Ay tanrıçası Selene'nin Endymion'a aşkı. Hikayeyi tam hatırlayamadığımdan internetten bulduğum gibi  aktarıyorum.

"Ay tanrıçası Selene'nin büyük aşkı, iki varyasyonu bulunan efsaneye göre ya Karya'lı bir çoban ya da Elis prensi olan Endymion'dur. Selene, Latmos dağındaki bir mağarada uyurken görüp güzelliğine hayran kaldığı Endymion'u ilelebet o şekilde tutması için Zeus'a yalvarır, Zeus da bu isteği geri çevirmeyerek aynı zamanda oğlu olan Endymion'a ölümsüzlük ve ebedi gençlik bahşeder, onu sonsuz bir uykuya daldırır. Endymion'a ayrıca gözlerini kapatmadan uyuyabilme yetisi de bağışlanmıştır. Böylece her gece Selene, çobanı (veya prensi) uyuduğu mağarada ziyaret edip onun güzelliğini doya doya seyreder." Alıntıdır

"Bu hikaye en çok Roma dönemi lahitlerinde betimlenmiş. Rönesans resimlerine de konu olmuş.Bafa gölünün hemen yanından yükselen 1375 metre yüksekliğindeki Latmos dağının bugünkü ismi Beşparmak dağları. Zirvede Zeus'un tahtı ve Tekerlek Kayası bulunuyor. Kendine özgü şekilleriyle dev kayalardan oluşan vahşi arazi yapısında, 10 bin yıl öncesine tarihlenen kaya resimleri mevcut. Neolitik dönemden itibaren burada, zirve ve zirveyi gören yerlerde Anadolu kökenli bir hava ve yağmur tanrısına tapılmaktaymış. Hititler döneminde Hava Tanrısı Teşup ve dağ tanrılarına birlikte tapınılmış. Daha sonra bunun yerini Zeus almış. Latmos dağı, Bizans döneminde manastır yaşamının merkezi olmuş. Yediler Manastırı İsa'nın çarmıha gerilme betimlemesiyle ünlü bir tarihi yapı olarak dağın eteklerinde kurulmuş." Alıntıdır

Arşivimi biraz karıştırdıktan sonra 6 yıl önce çektiğim fotoğrafları buldum.


 





Sapanca Ultramaratonuna kadar herhangi bir ultra organizasyonuna katılma düşüncem yoktu.
O zamana kadar antrenmanlarıma devam edip Nisan ayında antrenman parkurumuz olan Aydos'ta 50K 1600-1700 m yükseklik kazanımlı kendi ultra koşumu yapma hedefim vardı. O zamanlar Latmos Ultra'nın tarihleri henüz netleşmemişti. Antrenmanlarım düzensiz olsa da devam ediyordu. Şubat ayı başlarında kendi ultramaraton koşumdan vazgeçip hemen kaydımı yaptırdım. Zaman git gide azalıyordu. Serkan abi, Hüseyin abi, Serhan abi ve Alper'de kayıtlarını yaptırmışlardı. Latmos'a nasıl gideriz diye düşünürken Serkan abi aradı ve Serhan abinin aracında yer olduğunu söyledi. Böylelikle başka ultralarda olduğu gibi hep birlikte yolculuk edecektik.

Birkaç defa hasta olunca 10-15 günlük aralarla antrenmanlardan iyice kopmaya başlamıştım.
Latmos tarihi yaklaştıkça ve parkurun hazırlayıcılarından Mahmut Yavuz'un söylediklerine göre parkur efsane ama zorluydu. Kendime hiç acaba diye soru sormadan 45K olan parkurdan vazgeçmedim. Hazırlıklarım yetersizdi ancak daha önce birkaç yerini gördüğüm bu muhteşem dünyanın derinliklerine dalmalıydım. Bu benzersiz kaya oluşumlarının ve etrafındaki fıstık çamı ormanını yeniden keşfetmek, bu macerada yer almak, sağ salim bitirebilmek ve keyif almak yeterliydi.

Vee yolculuk başlar....

Cuma günü sabah 3:00 saatlerinde Avrupa yakasından yola çıkıldı. Adını "Latmos Fatihleri" olarak koyduğumuz ekibimiz; Serkan Yıldız, Serhan Demirtaş, Alper Durmuş, Ben ve Eskişehir'den bize katılacak olan Hüseyin Tepiklioğlu abimizden oluşmaktaydı. Kartal'dan bende katıldım ve bu muhteşem yolculuğa başladık. Kaptan koltuğunda Serhan abi vardı. Saat 6:00 sularında Hüseyin abinin evine vardık. Kahvaltıyı burada yapacaktık. İçeri girdik, Hüseyin abi değerli eşi Merin abla harika bir kahvaltı hazırlamışlardı. Hele ki ev yapımı cevizli ekmek enfesti. Son çaylarımızı da içtikten sonra fazla vakit kaybetmeden Latmos'a doğru yola koyulduk.



Hava aydınlanmıştı, 1 saat kadar ilerledikten sonra bir yakıt istasyonuna uğradık ve yakıt ikmali yaptık. Sonrasında kaptan koltuğuna ben geçtim ve yolculuğumuza devam ettik. Uzun zamandır manuel vitesli araç kullanmadığımdan ilk saatlerde biraz temkinli sürüş yaptım.Ayaklar alışınca da sorunsuz şekilde devam ettik. Ama 4-5 defa debriyaja basmadan frene bastığımdan yolun ortasında aracı stop ettirme ve vites geçişlerinde de arkadaşların böbrek taşlarını düşürmelerinde yardımcı oldum.

Söke'yi geçtikten sonra Milas/Selimiye'ye vardık. Burada öğle yemeği yiyebileceğimiz bir yer aradık. Biraz dolandıktan sonra gözümüzü karartıp bir lokantaya girdik. Ne var ne yok sildik süpürdük. Lokantanın sahibine Bağarcık Köyüne nasıl gideriz diye sorma gafletinde bulunduk ama iş işten geçmişti. Önce Bağarcık Köyü neresi diye düşündü. Sonra haritadan yerini gösterdim ve bize iki tane yol söyledi. Ama uzun olan yol daha genişti ve dolmuşların kullandığı güzergahtı. Diğer yol biraz daha kısa ama dardı ve bizde uzun olan yoldan rahat gidelim dedik. Uzun olan yol google haritalarda 22 km gösteriyordu. Kaptan koltuğunu Serhan abi devraldı ve yola koyulduk.

Hüseyin abi "lokantacıya güvenmedim daha Bağarcık Köyü'nü bilmeden yol tarifi verdi" diye itiraz etse de yola girmiştik bir kere. Serkan abiyle beraber lokantıcıya inanmıştık. Hüseyin abinin öteki yoldan gidelim sözlerine aldırış etmiyorduk. Dağları döne döne tırmanmaya başladık, çıktıkça manzaralar daha da muhteşem görünmeye başlamıştı. Zaman zaman durup manzarayı izleyip fotoğraflar çektik.





Kayabükü Köyünde durduk ve yoldaki amcaya sorduk.

Biz : Amca Bağarcık Köyü'ne kaç km var ?
Amca: Siz yanlış yoldan gelmişsiniz oraya daha çok yolunuz.
Biz : Haritada 7-8 km kaldığını gösteriyor.
Amca : Siz anca Çukurköy'e varırsınız dedi ve gülerek uzaklaştı.

Bizde devam ettik. 22 km bittiğinde Bağarcık Köyü'ne varamadığımızı anlaşmıştık. Google haritalarında Bağarcık'a varmak için 28 km daha gösteriyordu. Köydeki dolmuş şoforüne Bağarcık Köyü'ne nasıl gideriz diye sorduk. O' da yanlış yoldan geldiğimizi bizi Selimiye'de lokantada gördüğünü lokantanın sahibinin de oğlu olduğunu söyledi.  O bilmez buraları sizi yanlış göndermiş demez mi! Bizde oğluna bol bol selamlarımızı söyle dedik!! Bizi 200 mt geride aşağıda toprak bir yola yönlendirdi ve bu yoldan biraz gidip asfalt yola çıkacaksınız oradan da devam edersiniz dedi. Teşekkür edip ayrıldık. Hüseyin abinin haklı serzenişlerine karşı "ama olsun manzarası güzeldi" şeklinde kendimize koruma kalkanı yaptık. Gördüğümüz manzaralar hepimizin hoşuna gitmişti. Şimdiden nasıl bir yerde koşacağımızı gözümüzde canlandırmıştık. Hatta işaretleme falan var mı diye orman içlerine bile baktık. Muhteşem endama sahip fıstık çamı ağaçları, onların etrafında sanki el yapımı kayalar dizilmişti. Kayalara baktıkça her bir kayaya ayrı bir anlam vermeye çalışıyorduk. İnişe doğru devam ettik. Bir derenin kenarında durup kurbağa sesleri eşliğinde fotoğraflar çektik.



Sonunda Bağarcık Köyü'ne giriş yaptık biraz ilerleyip yoldan gelen bir kişiye etkinlik alanını sorduk. Eliyle işaret ederek hemen ilerde olduğunu söyledi. Etkinlik alanına girdik ve Selimiye'den buraya kadar 50 km yol yapmıştık "ama olsun manzarası güzel" di. Bizden önce gelen Selçuk, Kapadokya grubundan Hüseyin abi, Yavuz abi, görevli ve diğer koşucu arkadaşlarla selamlaştık. Kısa sohbetlerin ardından yarış kitlerimizi teslim aldık. Etkinlik görevlilerinden arkadaşlarla kalacağımız eve doğru yürümeye başladık. 10-12 dk sonra köyün sonundaki eve geldik. Ev sahibi abla "ev sizin istediğiniz gibi kullanabilirsiniz" dedi ve anahtarı teslim edip ayrıldı.
Bizde hemen yatak paylaşımını yapıp yerleştik. Biraz yol yorgunluğunu atmak için yataklarımıza uzandık. 2 gündür uykusuz olduğunu söyleyen Alper (sobanın arkasında) derin uykuya dalmanın hesaplarını yapıyordu. Serkan abi ise çoktan uyku moduna girmiş bile. Hüseyin abi her zamanki gibi gene enerjikti. Serhan abinin gözlerinden yol yorgunluğu okunuyordu. Ben ise yarın giyeceğim çantamı ve malzemelerimi hazırlıyordum. 


Biraz dinlendikten sonra saat 18:30 da etkinlik alanında giderek yemeklerimizi yedik.
Diğer gelen arkadaşlarla merhabalaşıp yanan ateşin etrafında ısınarak sohbet ettik.



Fotoğrafta Mahmut Yavuz'un olum yarın oku yediniz bakışı. Hüseyin abinin kendinden emin duruşu.
Selçuk'un he he ben 17 km koşup bitiricem bakışı ve benim aman her türlü akşam karanlığına varmadan gelirim bakışı. 

Saat 21:00 de Teknik Toplantı başladı. Önce Halil parkur hakkında bilgiler verdi. Sonra Alicem amaçlarının neler olduğundan bahsetti ve söz Mahmut'a geldi. Parkurun çok zor olduğunu kaygan taşların üzerinden geçerken dikkatli olmamızı söyledi. 2100 mt yükseklik kazanımı olduğunu biliyorduk ancak  hayır 2500-2600 mt yükseklik kazanımı var dedi. Tabi 2100 mt çıkan 400-500 mt daha çıkardı. Birkaç yerde küçük parkur kısaltılarak değişiklikler yapıldığını öğrendik. Hava durumu yağışlı gösteriyordu. Çarşamba ve Perşembe günü de yağmurlu görünmesine rağmen yağmur yağmamıştı.





Parkur Karia yolunu da kapsıyordu. Binlerce yıllık Kral yollarından da geçecektik. Ama granit kaplı bu yollar çok kaygandı ve yağmurda yağarsa tadından yenmeyecekti. Akşam hava 8-9 dereceydi. Teknik toplantı sonrası evimize gittik. Sobaya odunları döşedik ve yaktık. En azından içerideki soğuk havayı kırması yeterli gelecekti. Sabah giyeceğimiz kıyafetlerin ve çantalarımızın son kontrolleri ve hazırlıkları yapıldı. Alper erinmeyip çay demlemişti. Sıcak sobanın etrafında çaylarımızı da yudumladık.




Gündüz hava sıcaklığı 21 dereceydi. Buna güvenerek yağmur yağsada hemen kururuz deyip yağmurluğumu çantamdan çıkardım. Saati 5:20 ye kurdum. Herkes yatağına girdi ve uyuduk.

Gece iki defa uyandım saat daha erkendi. Uyumakla uyuyamamak arasında telefonun alarmı çalmadan kalktım ve diğer arkadaşlar uyanmasın diye alarmı kapattım. Hüseyin abinin getirdiği keklerden 3 dilim ve 1 bardak meyve suyunu lüpletttim.  Hüseyin abi de kalktı ve birlikte hazırlanıp başlama alanına doğru hareket ettik. Hava çok soğuk değildi fakat yolda giderken yağmur damlacıkları atmaya başlamıştı. Etkinlik alanında birer çay içtikten sonra yağmurun hızı artmaya başladı ve bende hafiften bir üşüklenme başladı. Hemen Serkan abiyi aradım ve çantamdan yağmurluğu getirmesini rica ettim. Eğer telefonla ulaşamasaydım koşarak gidip alıp dönecektim. Yarışın başlamasına 25 dk zamanımız vardı. 15 dk sonra Serkan abi ve Serhan abi geldiler. Büyük bir sevinçle hemen yağmurluğu giydim. Serkan abiye buradan tekrar teşekkür ediyorum. Eğer yağmurluk olmasaydı erkenden yarışı bırakma kararı alabilirdim.

Diğer yandan Hüseyin abi sıfır kol t-shirt ve yarım eldiven takmıştı. Hüseyin abideki cesarete bak dedim kendi kendime. Gerçi sonra yüzüne de karşı da söyledim. Yarışın başlamasına az bir süre kala zorunlu malzeme kontrollerini yaptırıp başlama alanında toplandık. Koşacak arkadaşlara başarı dilekleri ve fotoğraf çekimleri yaptık.






Gerisayım yapıldı ve tüfek atışıyla beraber koşuya başladık. Yarışa en arkada grupta
başladım. Nede olsa ultra mesafelerde hızlı başlamamak gerektiğini artık öğrenmiştik. Her şeyden önce kendi gücünü bilerek başlamak ve devamını getirmek önemliydi. Kim nasıl başlamış öndeki grup kopmuş gitmiş önemli değildi. Önemli olan sonunu mutlu sonu görebilmekti.



Hafif tempoda inişli-çıkışlı şekilde koşuya devam ettik. Nabzı fazla zorlamadan taş yollardan kaymamaya çalışıyorduk. Ama nafile bazı yerlerden düşmeden slalom yaparak geçiyorduk.


Fotoğraftaki zemin yapısı parkurun daha 1-2 km arası buradan sonra kaygan zeminler başlıyordu.
5. kilometreye doğru ilerlerken inişe başladık ve buralarda defalarca kaydım. Birkaç kere de yere düştük. Sanırım bu yerlerde kayıp düşmeyen sayısı çok azdır.





7. kilometreye kadar Nüşabe ile beraber koştuk. Sonra iki kadın koşucuya yetiştik.Aylin Savacı Armador'u geçtik ve Nüşabe hemen öndeki Emine Ögür'e yetişti. Bir anda kadın genel klasman triosunun arasında buldum kendimi. Nüşabe ve Emine beraber kopup gittiler aramızdaki fark açılmaya başladı. Bende tempomu koruyarak devam ettim. Bu arada yağmur aralıksız yağmaya devam ediyordu. Muhteşem manzaralar eşliğinde koşarken bir yandan da düşmemek için zemini kontrol etmek gerekiyordu. Tuvalet molası verdiğim bir sırada birisinin geçtiğini duydum. Muhtemelen Aylin Svacı Armoador'du. Hafif bir çıkıştan sonra uzaklardan bir ses Apoooo diye bağırmaya başladı. Bu Hüseyin'in sesiydi. O beni görebiliyordu fakat ben onu göremiyordum. Biraz daha baktıktan sonra gene göremedim ve "yetiş bana" diye bağırarak devam ettim. Bafa Gölü kıyısına indikten sonra düz bir yolda ilerleyip 17. km Kapıkırı- Hereklia kontrol noktasına ulaştım. Burada Halil karşıladı ve barkodu okuttum. Bafa gölü manzaralı fotoğraf çekimide yapıldı.



Muhtemelen buraya ulaşmak için ortalama 3 saat gibi bir süre öngörülmüş. Bende 2:56 da ulaştım. Halil gayet iyi sürede geldiğimi ve bu süreyi beklediklerini söyledi. Merdivenlerden yukarı çıkıp sandelyeye oturdum. Görevli arkadaşlar sularımı doldurdular. Soda, limon, tuz, kraker yerken Hüseyin geldi. Niye beni beklemedin dedi. Nerede olduğunu görmedim nasıl bekleyeyim dedim. Nerden baksan 3-4 dakikalık fark vardı ve durmak anlamsız ve yararsız olacaktı. Kapıkırı'ya kadar 17 km boyunca 20 defa ayağım kaydı ve bunların 4'ünde yere düştüm. Son düşüş kötü oldu birkaç yerim ezildi ve fibula kemiğinin çıkıntısını kayaya çarptım.



5-6 dakikalık molanın ardından Gölyaka'ya doğru yola çıktım. 4 km boyunca asfalt yoldan ilerledim ve görevli arkadaş döneceğim noktada bakliyordu. Su ikmalim tam olduğundan beklemeden devam ettim. Bu arada ben Kapıkırı'dan çıkarken yeni gelen Yasin Ünal'da bana yetişmişti. İlk kilometrelerde birkaç defa mide sorunu yaşamıştı ve bir tanesinde karşılaşmıştım. Biraz beraber yol aldık ve O çok iyi toparlanmıştı tırmanışı yaparken arayı açarak gözden kayboldu. Sonradan sonuçlara baktığımda sonraki 8-9 kişiyi de geçip benden 45 dk önce yarışı bitirmiş. Bence tebriği hak edenlerden. Çıkış sırasında işaretleri kaybettim. En son işaret olan yerde duvar gibi bir bariyer yapmışlar oraya tırmanıp biraz daha yukarı çıktım ama işaretleri göremedim. Tekrar yolun başladığı yere inip bu sefer soldan devam edince ilerde işaretlere kavuştum.

Artık asıl tırmanışlar başlamıştı kısa mesafede 1000 mt yükseklik kazanımı yapacaktık. İlk tepeyi çıkıp biraz indikten sonra tekrar o tepeden daha yüksek bir noktaya çıkacaktık. Yarış öncesi kritik yerin 25 ve 35. km arası olacağını arkadaşlarımızla konuşuyorduk. Tırmandıkça hava soğumaya, rüzgar ve yağmur da şiddetini artırmaya başlamıştı. Karahayıt kontrol noktasına çıkarken bir ara işaretleri kaybettim. Daha öncede 2 defa işaret sorunu oldu ama hemen bulmuştum. Stabilize yoldan çıkıyordum fakat 200 mt işaret göremedim. Tekrar geri gelip yol üzerinde ineklerini otlatan amca ve teyzeye rastladım. Amcaya selam verdim O'da nereye gideceğimi sordu. Bağarcık'a gideceğimi söyledğimde "oğlum minübüse binde öyle gitsene diye" çıkışta bulundu. Amca aklı yerinde doğal olarak haklı tabi. Dedim amca bu bir koşu yarışması. Daha önce buradan geçen birileri oldu mu sen onu söyle dedim. Ohoo çok kişi buradan yukarı çıktı dedi. Hmm dedim o zaman doğru yoldayım. Yaklaşık 300-400 mt sonra Karahayıt kontrol noktasına ulaştım.
Mehmet Soytürk ve diğer görevli arkadaş buradaydı. Hadi daha canlı daha canlı diyerek beni gazlamaya başladılar. Burada su ikmali ve gıda takviyesi sonrasında tırmanışa devam ettim.
Buraya kadar belki daha iyi sürede gelebilirdim ama burayı çıkmak için daha güçlü gelmem gerektiğini biliyordum. Kendimi de o yönde hazır tutuyordum. Durumum gayet iyiydi. Görevlilere işaret sıkıntısı olduğunu söyledim bir gidip bakalım dediler. 

Buradan sonra tırmanış devam ediyordu. Tırmandıkça da yağmurun şiddeti arttı. Bazen dağın öteki yamacına geçince rüzgar tokat gibi çarpıyordu. Bazen de sesi bile endişelendirmeye yetiyordu. Yükseldikçe bu büyülü dünyanın manzarası daha da muhteşem bir hal alıyordu.
Fotoğraf çekmek istesem de telefonu bir türlü açamıyordum. Taş zeminlerin üzerinde döne döne tepeye tırmanıyordum. Bazen bir dönüş sonrası rüzgar öyle bir sert vuruyordu ki ıslak elle tokat yemişe dönüyordum. Bir kaç kere telefon çaldı ve parmaklarımın ucu donmaya başlamıştı.
Telefonu çakardım ama bu seferde ıslanan dokunmatik ekran çalışmadı. Artık ellerimi ceplerime sokup öyle ilerlemeye başlamıştım. Aklıma giren şeyler beni tedirgin etmeye başlamıştı. Bu haldeyken düşüp başımı taşa çarpsam gibi şeyler beni yokluyordu. Mental gücümün düşmeye başladığını anladığımda çok geçti. Çünkü bulunduğumuz yerlere yardım ulaştırmak çok zordu. Hatta dün akşamki teknik toplantıda  2 adet ambulans eşek hazır tutuluyordu. Aklıma geldikçe de anlamsız bi gülme geliyordu. O duruma düşmeseydik bari. Kendime değil eşeklere acıyorum.
Bu yarışı ne olursa olsun sonraki kontrol noktasına varır varmaz bırakacaktım. Artık kafamdaki tek düşünce bu olmuştu. Tırmanışın sonuna doğru bir çobanla karşılaştım. "Ne yapıyon burda" dedi. Dedim yarış koşuyorum. "Akıllı işi değil" dedi. Zaten akıllı olduğumda da iddialı değildim.
Tepede hafif sis vardı. Buradan sonra 3-4 km iniş yapıp ve tekrar bu noktadan daha da yüksek bir noktaya çıkacaktım. O çıkış gözümde büyümüştü ama zeminde nispeten iyileşmişti. Buradan aşağı doğru koşmaya başladım ve vücudumun tekrar ısınmasıyla birlikte parmaklarımdaki uyuşukluk ve donma hissi gitmeye başladı. Aşağı indiğimde tamamen ısınmıştım. Artık son bir tırmanış kalmıştı her ne olursa olsun bu yarışı bitirmeyi kafama koydum. Bu iniş beni hem fiziki hem de mental açıdan toparlamıştı. İniş sonrasında vücut ısısını kaybetmemek için hiç duraklama yapmadan devamlı
hareket halinde son tırmanışa başladım. Kilometreler azaldıkça dahada kendime geliyordum. Fakat yağmur bir an bile durmadan yağıyordu. Parmaklarım gene hafiften uyuşmaya başlamıştı. Bu şekilde yılmadan devam ederek Sakarkaya kontrol noktasına vardım. Artık buradan dönüş yoktu. Biraz daha çıktıktan sonra inişe başlayacaktım.

Su ikmali ve gıda takviyesi yapıp fazla beklemeden çıkışa devam ettim. Ama tırmandıkça hava da soğumaya ve sis bastırmaya başladı. Bazen işaretleri görmede sıkıntı yaşıyordum. Bir yandan sis etkiliyordu diğer yandan rüzgar işaretleri görünmeyecek noktalara gizliyordu. Son 2-3 km çıkış olduğunu bildiğimden kendimi bu yönde telkin ederek devam ediyordum. Sonunda tepeye vardım ve stabilize yoldan biraz ilerleyip inişe başladım. Burada Yusuf'la karşılaştım. Dizinde problem vardı biraz beraber ilerledik fakat o devam edemedi. Patikadan iniş bitti ve köy yoluna inerken bir yerde 7-8 tane işaret sökülmüş ve yere atılmıştı. Yola indiğimde 100 mt arayla 2 tane kapının ortasındaydım ve burada bir tane işaret vardı. Önce sağ taraftaki kapıya doğru koştum fakat hiç işaret göremedim. Şüphelenip öteki kapıya kadar koştum fakat orada da işaret bulamadım. Ortadaki işaretin olduğu yere kadar gelip bekledim ve Yusuf'da geldi. Sağdaki kapıdan devam edeceğimizi söyledi o yönde ilerlemeye devam ettim. Artık son 3-4 km kalmıştı. Serkan abi aradı telefonun dokunmatiği gene çalışmadı. Biraz daha zorladım ve Serkan abiyi arayabildim. Bu seferde başkasıyla görüştüğü için konuşamadık. Telefonu da kapatamadım. Sesli mesaja kadar geçti 1 dakikalık zaman sınırı dolunca kandiliğinden kapandı. Biraz daha ilerleyip tekrar aramayı denedim ve bu kez ulaştım.  Serkan abi nerede olduğumu ve karşılamaya geleceklerini söylediler.  39,70 km de olduğumu söyledim. İyi az kalmış 2-3 km sonra bitiyor, bizde oraya doğru geliyoruz dedi. Dere boyunu takip ederek ilerlemeye devam ettim ve son 1 km kala yolda Hüseyin abi, Serkan abi, Serhan abi ve Alper ile karşılaştık. Fotoğraflarımı çektiler ve biraz daha ileriye gideceklerini söylediler.





Bir kaç dk sonra Selçuk geldi. Son 500-600 mt kaldı dedi ve beraber bitişe doğru koşmaya başladık. Dere yatağına girdim Selçuk yoldan devam etti ve harika fotoğraflarımı çekti.






Birkaç dere geçişi sonrasında köyün içine girerek 9 saat 5 dakika süren macerayı tamamladım ve madalyamı aldım.




Beslenme için içeri girip karnımı doyurdum. Diğer arkadaşlarla bir iki kritik yapıp eve doğru yola çıktım. Selçuk ben götüreyim dese de üzerim komple ıslak ve pis olduğundan araca binmek istemedim. Teşekkür edip hafiften koşarak giderim dedim. 6-7 dk koşarak eve geldim. Fakat kapı kilitliydi. Serkan abiyi aradım acaba anahtarı bir yere mi koydunuz diye fakat Hüseyin abi anahtarı yanına almış geri gelmeleri 30 dk kadar süreceğini söyledi. Yağmur şiddetini artırmaya başladı bende yağmurluğumu ve tişörtümü çıkarıp dışarıda asılı duran paltoyu giydim. Etraftaki hırka ve minderleri alıp kanepeye oturup beklemeye başladım. Yaklaşık 1 saat sonra geldiler. Onlar da baya ıslanmışlardı. Hemen banyoya girip sobanın üzerinde ısınan güğümdeki sıcak su ile duşumu alıp üzerimi giydim. Sobanın yanında biraz daha ısındıktan sonra çantalarımızı toplayıp arabaya yükledik.
Ev sahipleri ile vedalaşarak ödül töreni için etkinlik alanına gittik. Hüseyin abi erkekler 45K genel klasman 2.si, Serkan abi 17K 40-49 yaş kategori 1. si, Nüşabe ise kadınlar 45K genel klasman 3. sü olmuştu. Ödül töreni sonrasında toplu fotoğraf ve vedalaşmaların ardından İstanbul'a doğru yola çıktık.



Önce Hüseyin abiyi Eskişehir'de bıraktık. Sonra saat 8:30'da İstanbul'a vardık. Dönüş yolunda kaptan koltuğunda Serhan abi vardı. Yolun tamamını o sürdü. Serhan abiye buradan ayrıca teşekkür ediyorum.

Parkura Mahmut Yavuz bile zor diyorsa bizim gibi koşucular için ne kadar zordur gerisini siz tahmin edin. Sabahtan akşama kadar yağan yağmur, yüksek yerlerde şiddetli rüzgar ve sis bu zorluğu iki katına çıkardı.

Önemli olan sağlıklı şekilde bitirebilmekti. Ben duymadım ama umarım kimse ciddi sorunlar yaşamadan yarışı tamamlamıştır. İlk kez mental olarak çok düştüğüm bir yarış oldu fakat toparlanıp yeniden devam etme isteği de güzel bir tecrübe oldu. Demek ki istersen yaparsın.

Latmos apayrı bir dünya ilginç kaya yapıları, müthiş manzaralar, büyüleyen fıstık çamı ağaçları. İşte bunlar sayesinde zorlukları geride bıraktık ve o yaşanmışlığın tadı kaldı aklımızda.
Sizlerde eğer vaktiniz varsa buralar yok olmadan gidin görün.

Parkuru hazırlayan samimi ve içten davranışlarıyla ayrı bir yeri olan Limitsensin ekibine ve Mahmut Yavuz'a, Alicem ve Halil'e kontrol noktalarında bizlere yardımcı olan gönüllülere, evlerini açan Bağarcık Köyü sakinlerine ne kadar teşekkür etsek az gelir. Bu zorlu parkuru hazırlamak ve kısıtlı konaklama imkanlarına rağmen 200'e yakın kişiyi köy ortamında misafir etmek benim gözümde müthiş başarıdır. Macera bitmedi birdahaki sefere gene ordayız...

Yarış Linki - Koşarakkeşfet

3 yorum:

  1. Tebrikler 😊👍 Bu sene bende gideceğim yarış düzenlenirse. Kayalıkları çok severim 😃🏃🏃⛰️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler. Bu yıl 3-4 Nisan'da düzenlenecek. Geçen yıl kayıt olmuştum covid nedeniyle iptal olmuştu. Kaydımı bu yıla devrettiler ancak 4 Nisan'da İstanbul Yarımaratonuna katılacağım için Latmos'a gidemeyeceğim.

      Sil
  2. Ulaşım ve konaklamayı ayarladım. Ertelenme olsa bile gidip Latmos Dağının altını üstüne getiricem keyifle. 😊👍

    YanıtlaSil